Faizde iki bileşen vardır. Birincisi paranın değer kaybının telafisi, diğeri de paranın nedretine ödenen karşılıktır. Bunlardan ilkinden vazgeçmeniz mümkün değildir. Aksi takdirde zarar edersiniz . Bugün "Ben faize karşıyım" diyenlerden hiç kimse, 3 yıl sonra alacağı paranın miktarında değişme olmaksızın borç para vermez. İkinci bileşen işe kişinin kendisine kalmıştır. Bu sürede elindeki para ile kazanabileceği paradan feragat edip etmemek kendisini ilgilendirir. Ancak iktisadi tüzel kişilikler ikincisinden de vazgeçemezler. (Ortaklarına bile faizsiz borç veremeyeceklerini söylemiştim. Son hazırlanan T.T.K yasa tasrısına göre [eğer yasalaşırsa] artık faizle bile olsa ortaklarına borç para veremeyecekler )Bu kendi kuruluş amaçlarına aykırıdır.
Ekonominin olduğu yerde faiz kaçınılmazdır. Bugün bankaların işleyiş sistemlerine iyi bakınız... Hepsi (Faizsiz bankacılık yaptıklarını iddia edenler dahil) aldıkları faiz ile, verdikleri arasındaki farktan kazanırlar. Para da bir meta niteliğindedir. Onun da kullanımının bir bedeli olacaktır. Yüksek faizin oluşturduğu olumsuzlukların nedeni faizin kendisi değil, paranın süratle değer kaybettiği gerçeğidir.
Tefecilik faizin kötüye kullanılmasından kaynaklanır. Ancak tefeciliği örnek göstererek de, "faiz kaldırılmalı" diyemezsiniz. Bu, trafik kazalarını örnek göstererek, motorlu taşıtların yasaklanmasını istemeye benzer...
18 Haziran 2008 Çarşamba
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder